Doctor Who Sezon 6: Zeki bir eğlence


The current TARDIS seen at BBC TV Centre and t...

Image via Wikipedia

Steven Moffat‘ın imzası

Steven Moffat‘ı ilk defa Coupling adlı muhteşem dizinin yazarı olarak duymuştum. Kahkahalarla güldüğüm Coupling’i izlerken bu adam deha dediğim bir çok sahne olmuştu. Sonra yeni başlayan Doctor Who‘da yazar olarak kadroya katıldı. Russell T. Davies‘in yazdıklarından farklı olarak daha karanlık ve çoğu zaman daha zekiceydi. Dokuzuncu Doktor’un İkinci Dünya Savaşı İngiltere’sine gittiği ve 2005’de Hugo kazanan “The Empty Child“/”The Doctor Dances” bölümleri onun nasıl bir yazar olduğunu gösteriyordu. 2006’da yayınlanan 2007’de Hugo alan Madame de Pompadour‘un hayatından kesitler izlediğimiz “The Girl in the Fireplace” ile altıncı sezonun son bölümünü bir kenara koyarsak benim için hala en iyi Doctor Who bölüm olan ve Hugo, Bafta ve daha bir çok ödül alan “Blink” gene onun yazdığı bölümlerdi.

Davies’in Torchwood‘a geçip Doktor’u Moffat’a bırakması ile çok başarılı bir sezon izlemeyi bekliyordum. Beşinci sezon gerçekten de çok başarılıydı. Doktor’u oynayan yeni oyuncu Matt Smith’e alışmam zaman alsa da Doktor’un yeni yoldaşları Amy Pond ve Rory Williams ile hikayeler etkileyiciydi. Ancak sezonun belki de en önemli karakteri River Song oldu. Moffat’ın 2008’de yayınlanan “Silence in the Library” / “Forest of the Dead” çifte bölümde bizimle tanıştırdığı ve Doktor’u çok iyi tanıyan kadın arkeolog River Song izleyenleri şaşırtmıştı. Bundan sonra okuyacaksanız sizin beşinci sezonu ve altıncı sezonu izlediğinizi kabul ediyorum. Eğer izlemediyseniz, okuyacaklarınız serinin bir çok gizemini bozabilir. Devam edecekseniz siz bilirsiniz. Aşağıda ilk yedi bölümün özeti ve düşüncelerimi bulabilirsiniz. İkinci bir yazı ile de kalan bölümleri inceleyeceğim.Sezon önemli bir olayla başladı. Amy, Rory ve River Doctor’un ölümünü izlediler. Moffat beşinci sezonda tanıttığı, geliştirdiği ve sevdirdigi karakterlerle yepyeni bir yola çıkmıştı. Aslında o ilk bölümden bunun deli bir sezon olacağını anlamıştık. Gene de bu kadar çılgın olacağını beklemiyordum. Beşinci sezon sonunda Amy ve Rory evlenmiş ve Tardis‘te balaylarını geçirmişlerdi. Altıncı sezon ise bambaşka bir yerde başladı.

The Impossible Astronaut ve The Day of the Moon

Sezon Amerika’da Amy, Rory ve River’ın Doktor’a katılmasıyla başlıyor. Hepsi Tardis mavisi bir zarfta gelen bir davetle Silencio gölünün kıyısına çağrılıyorlar. Orada gölden çıkan bir astranot Doktor’u vuruyor. Ekip gelecekten geldiğini sonradan anladıkları vurulan Doktor’u bırakıp kendi Doktorları ile ipuçlarının peşinden gidiyorlar. The Day of the Moon’da ise işleri karıştıranların Silence adında bir uzaylı ırkı olduğunu öğreniyoruz. Doktor, Amy, Rory ve River onlara karşı mücadele ediyor ve sonunda uzaylıları yeniyor. Bu uzaylılar Moffat’ın ağlayan meleklerinden bile daha güçlü ve korkunçtular. Bu bölümde Doktor Amy’de bir gariplik fark ediyor, ikinci ipucu ise sokakta bir Zaman Lordu gibi kendini yenileyen bir kız çocuğu oluyor. Sezona bundan daha iyi bir başlangıç beklenemezdi.

The Curse of the Black Spot

Bu bölüm de keyifli bir bölümdü ama açıkçası Amy Pond’u oynayan Karen Gillian’ı korsan kıyafetleri içinde göstermek için çekilmiş gibiydi. Ekip garip bir hastalığın ve sirene benzer bir yaratığın saldırısı altındaki bir korsan gemisine düşer. Sonuçta uzaylılar ve yoldan çıkmış bir teknoloji ile ilgili bir sorun olduğu ortaya çıkar ve ekip her şeyi düzeltir. Bölümün sonunda uzay gemisi uçuran korsanlar da fena değildi aslında.

The Doctor’s Wife

Neil Gaiman ‘ın yazdığı bu bölüm genel hikaye ile ilgisi olmasa da Gaiman’ın tarzına uygun tatlı acı bir hikayeydi. Tardis’in evrenin sonunda bir yerlerde bir gezegene gitmesi ile başlayan hikayede Tardis’in kadına dönüşmesi ve doktorla tanıştıkları zamanı anlattığı sahneler muhteşemdi. Ekip Tardis’i tardis yiyen bir gezegenden kurtarıp onu eski haline dönüştürdüler. Arada bol eğlenceli diyalog ve Doctor Who severlere bol malzeme çıktı.

The Rebel Flesh ve The Almost People

Bu bölümde Doktor ve ekip gelecekte bir adada ilginç bir fabrikaya gidiyorlar. Fabrikada insana benzer ve akıllı moleküllerden oluşmuş bir çeşit robotları kontrol eden işçiler çalışmaktadır. Zihinsel bağlantı ile robotları kontrol ediyorlar ve onları tehlikeli işlerde kullanmaktadırlar. Bu yapay bedenlerin bir kaza sonucu bağımsızlık kazanmaları sonucu işler karışıyor. Doktor insanlar ve yapaylar arasında bir savaşı engellemek için çırpınıyor. The Almost People bölümünde ise işler yapay bedenli Doktor’un ortaya çıkması ile iyice karışıyor. Bölümün sonunda çarpıcı bir gelişme ile Amy’nin aslında Yapay Beden olduğunu ve birileri tarafından tutsak edildiğini ve doğum sancılarının başladığını öğreniyoruz. Amy’nin yapay bedeni eriyip kaybolurken hastane, hapishane arası bir yerde uyanışı etkili sahnelerden biriydi. Moffat bir sonraki bölümü izletmek için ne yapacağını çok iyi bildiğini bu bölümle gösterdi.

A Good Man Goes to War

Bence muhteşem bir sahne ile başlıyor bu bölüm. Amy yeni doğan ve Melody adını verdiği çocuğuyla konuşuyor. Parantez içindekiler ve yıldız arasındakiler benim eklediklerim.

Keşke sana seni seveceklerini söyleyebilseydim. Güvende olacağını ve korunacağını söyleyebilseydim keşke. Ama yalan söylemenin sırası değil. Melody, çok çok cesur olmalısın. Ama onların (kızı kaçıranların) olması gerektiği kadar cesur değil. Çünkü bir adam gelecek. Nerede olduğunu ya da ne yaptığını bilmiyorum ama güven bana geliyor.
*Bu arada Cyberman’lerin uzay gemisinde birisi sonik tornavida ile kapıları kurcalamaktadır. Cyberman’lerin gemisinde alarm verilir.*
Bizi asla yüzüstü bırakmayacak bir adam var. Bir ordu bile gelse onu alıkoyamaz.
*Cybermanlerin uzay gemisinde artık saldırı gittikçe ciddileşmektedir.*
Türünün son örneği o. Genç görünmesine rağmen yüzlerce yıldır yaşıyor. Seni nereye götürürse götürsün Melody, ne kadar korkarsan kork, sana söz veriyorum, asla yanlız olmayacaksın. Çünkü bu adam senin baban. Adı var ama bizim dünyamızın insanları”
*Cyberman’lerin kontrol odasının kapısı açılır ve Rory, senturyon kıyafeti ile içeri girer.
“onu son senturyon olarak tanırlar.”

Böyle gaz bir sahneyle başlayan bölüm Doktor’un Demons Run (İblisin kaçışı) isimli astroid üsde olduğunu öğrendiği Amy’yi kurtarmak için eski borçları toplamasıyla devam ediyor. Doktor; Sontaran Kumandanı Strax, Silurian Madame Vastra ve onun yardımcısı Jane, kaçakçı Dorium Maldovar’ı üsse saldırı için ikna ediyor. Rory River Song’u çağırmaya gittiğinde, River başta gelemeyeceğini ama sonunda geleceğini ve saldırı günün Doktor’un River’ın kim olduğunu anlayacağı gün olduğunu söylüyor. Üssün içinde Doktor’un saldırısına karşı hummalı bir çalışma yapılırken, Lorna Bucket adında bir kadın asker Amy’ye kızını ne olursa olsun ona dönmesi için kendi dilinde onun ismini işlediği oyalı bir bez veriyor.

Bu zekice kotarılmış bölümde Doktor hiç silah kullanmadan, başsız rahiplere ve bir astroit dolusu askere rağmen üssü ele geçiriyor. Onun keyfini çıkartırlarken Amy’yi kaçıran Madame Kovarian gene aynı tuzağa düştüklerini söylüyor. Kadın asker bir tuzağa düştüklerini anlatmak için döndüğünde ise saldırıyı engelleyemiyor. Silurianlar ve Dorium ölüyor, Bucket ve Strax ağır yaralanıyor. Ancak en kötüsü Melody’nin yapay etten olduğunun ortaya çıkması oluyor.

Herşeyin sonunda River geliyor. Kadın asker Buckett’in Amy’ye verdiği mendilin üstünde ne yazdığını öğrendiğimizde biz de River Song’un aslında Melody Pond olduğunun öğreniyoruz. Buckett’in dünyasında göl olmadığı ve melodinin ne olduğunu bilmediği için Melody Pond (melodi gölü) yerine River Song (Nehir Şarkısı) yazmıştır.

Bu bölüm Matt Smith ve Alex Kingston’un oyunculuklarıyla gerçekten göz alıcı oluyor.

Altıncı sezon için ilk inceleme bu kadar. Bir sonraki yazıda sonraki bölümlerin incelemesini yazacağım. O zamana kadar bu ilk yedi bölümle ilgili fikirlerinizi yazabilirsiniz. Bu sezonu nasıl buldunuz? Moffat mı Davies mi daha iyiydi?

Doctor Who Sezon 6: Zeki bir eğlence’ için 5 yanıt

  1. moffat daha iyidir.
    ama david tennant bende bir burukluk bıraktığı için eski tadı alamıyorum.
    ha ama derseniz ki 4.sezondan örneğin iyi bölümler moffat’in yazdığı;benim için başta midnight,sonra da blink’tir.

    1. Ben de Blink’i sevenlerdenim. Moffat’ın korkutmayı denerse daha başarılı olduğunu ama Davies kadar komik olamadığını düşünüyorum. Son iki sezon hep karanlık ve korkutucuydu. Gene de sevdiğim bölümlere bakınca ben Moffat’çıyım. 🙂

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.